Amerika’da katıldığım bir düğünde önemli bir tıp insanıyla tanıştım. Çok farklı hayatlardan insanlar birbirlerine ilginç gelince ortaya yararlı besinler çıkma olasılığı büyüyor. Ya da aslında bu besinlerin hayata doğmaya niyeti var ve en doğru kişileri bir araya getirerek var ediyorlar kendilerini.
Sonraki görüşmelerimizde gerçek zenginliğin ne olduğunu daha iyi anlamamı sağlayacak olan bey organ nakli yaparak hayatını sürdürüyordu. Cesur kimyamı hemen çözdü, beni operasyonlarından birini izlemeye davet etti ve bana bir görev yükledi: “Bu ameliyatı izle ve ülkene gidip yapacagin sanatla orada organ bağışının önemini gündeme getir.”
Beyefendinin merak uyandıran ürkütücü teklifi, geri dönüşüm serilerim için çok değerli bir malzemeydi. Bu cömertliğini takdir ettim, hayattan aldığım en büyük değerdi bu. Ölmek üzere olan herhangi bir şeyden başka bir şey var etmenin insansı hali: Organ nakli…
Verdiği görevi kendi kendimi şaşırtacak kadar iyi yapmaya çalışacaktım ancak bu gündem meselesi beni sıktı biraz. Sanatın gündeme oturmayacak kadar refah seviyesi düşük olan ülkede güçlü insanlar iyi bir şeyler yapmak için yarışmak yerine maddiyat için at gibi yarışıyor. Sanat ortamları yaygın olarak birbirine hava yapma amaçlı ve ilişki yapılandırma stratejileri için belirlenen lokasyonlarda stil, kimlik veya sapkınlık arayışındakilerin hedef atmosferleri… Son derece yapay. Geldiğim yerde durumlar böyle olduğundan beyni ölen ancak kalbi yaşayan insanla olan randevuya elbette -her zamanki gibi- kendim için gidecektim.
Amerika’nın organ bağışı için şeffaf-güvenilir gibi görünen bir sistemi var. Organa ihtiyacınız olduğunda organını bağışlamış kişilerin ölümünü bekliyorsunuz. Bağlı olduğunuz eyaletten bekleme listesine giriyorsunuz. Ancak sira geldigi takdirde sekiz saat içinde o eyalete seyahat edebilecek kadar varlıklıysanız -kendi uçağınız varsa- başka eyaletten de sıraya girip Steve Jobs gibi yaşam şansınızı yükseltebilirsiniz:
“2009 Şubatı’nın sonuna gelindiğinde Steve Jobs, Tennessee listesine adını yazdırmıştı (California listesinde de vardı) ve kaygılı bekleyiş başlamıştı. Mart’ın ilk haftasında sağlığı hızla kötüleşti. Minimum yirmi bir gün daha beklemek gerekeceği tahmin ediliyordu. “Korkunçtu,” diye anımsıyordu Powell. “Steve o kadar dayanamayacak gibi görünüyordu.” Çektikleri eziyet günbegün artıyordu. Jobs Mart ortasında listede üçüncü, sonra ikinci ve nihayet birinci sıraya çıktı. Ancak sonra günler geçti. Yaklaşan Saint Patrick Günü’nün ve Mart Çılgınlığı’nın (Memphis 2009 turnuvasındaydı ve bölgede maçlar yapılacaktı) bir donör çıkması ihtimalini arttıracağı berbat olsa da bilinen bir gerçekti (çünkü içkili araba kullanıp kaza yapanların sayısı illa Sahiden de, 21 Mart 2009’da, yirmilerinin ortasındaki bir genç hafta sonunda araba kazasında öldü ve organları bağışlandı. Jobs’la karısı uçakla Memphis’e gittiler.”
Alıntı: Walter Isaacson. “Steve Jobs”. iBooks
Steve Jobs’in bu operasyonundan sonra, Apple, o zamana kadar ki en parlak dönemini yaşadı ve hayatımızda IPod Nano, iPad v e iCloud girdi.
Bir dahaki randevu yaklaşık bir ay sonra gerçekleşti. Bu kez operasyonu kameramla kaydedebilecektim. Bu seyahatler en havalı araçlarla yapılıyor, insan geri dönüşüm işini yapanlara elbette en üst düzeyde konfor sağlanıyor.
Bu kez Amerika’nın ortalarında bir eyalete uçtuk. Alkollü araç kullanıp kaza yapmış 35 yaşında bir genç yatıyordu masada. Yaşına göre çok yaşlı gözüken, saçları gitmiş, şişmanca bir beden; sanki zaten ölmek istemiş hayatında. İçi açıldığında organlara ulaşma yolu yağlardan dolayı baya uzun sürdü.
Soluk sarı renk yağlarla sarmalanmış ve formu kaymış organları olan bu genç, bir önceki 85 yıllık bedene kıyasla çok vahim gözüküyordu. Bu deneyimden sonra, insanlardaki fazla yağ bana korkunç gelmeye başladı. Her fazla kilolu insan gördüğümde, sanki onun renkli röntgenini görüyordum ve o insan için üzülüyordum. Artık üzülmüyorum. Belki de onu böyle yaşamaya iten güçlü nedenler var, belki de bu dünyaya hiç birşey olarak geldiğini düşünmüştü ve kendisine hiç özen göstermedi.
Cerrahın yönlendirmesiyle sürecin önemli aşamalarının videosunu çektim. Organlar çıkarılana kadar süren kalp atışının sonuncusunu müsade isteyerek kaydettim. Kalbin son atışı; bu deneyimdeki en değerli şeydi benim için. Organı bekleyen için de organdı elbette, kalbin son atışı en önemsizdi çünkü zaten sondu.
Uzun süre kayıtları izleyemedim. Hani kötü his yaşatan olayı hatırlatacak şeyleri yok saymak gibi hatırlamak bile istemezsiniz ya… Olayın kendisini görüp kaydını izlemeye çekinmek neymiş cesaretimi toplayıp izleyince anladım. Üşüdüm… Bir eserin vermesi gereken duygu yoğunluğu o ana kadarki gördüklerimin en güçlüsüydü… Böyle oluyordu demek… Kalp milyon kez atarken zorlanmaya başlıyor, yavaşlıyor ve sonunda sonuncu geliyor.
Bu deneyimlerin üretimilerimde ne şekilde ifade haline gelebileceğini çok düşündüm. Tam o dönem Türkiye’ye döndüğümde -sabırsızlığımdan- bir karma sergiye bu video ile başvurdum. İçine girilebilen bir küp odanın içinde telefon ekranından videonun hızlandırılmış versiyonu tekrar edecek ve kendisine şizofreni teşhisli arkadaşımın ben başvuru dosyasını hazırlarken yazdığı şiir eşlik edecekti. Şiir, sunum veya videodan mı anlamamıştım enstalasyon başvurusu kabul görmedi. İyiki de kabul etmemişler yoksa ziyan olacaktı.
Life…
Life as be,
Life as been,
Life as been The,
Lİfe as been The We,
Life as been THE to We,
Life as been THE then WE,
Life as been “THE We been”,
Life as been THE to We to THE,
Life as been THE to We to THEN,
Life I know.. Life You know You to be,
Please, listen to me, for a while as I to be,
I am I, I am Me, I am We, I am to You, to Y’in,
Y be Yaratan, Y be Creator, Why be We Hi Y’an,
We be W in WHY, H be Hello in WHY, Y be You’are
You be Yaratan, You be Creator, You be RAB, R.A.B,
Assume I ask RAB, R.A.B.,Are A Be Ween A Are Be Re,
Presume I ask RAB, R.A.B., Are A Be Been A Are Be We,
Life is life..
Life is live, live, to be, as been, live, life be life’s been,
Life is God, in we tell, tell to’ve been, a, an, and, then,
Life is Art, Art be Life, Life be live as’ve en, en be a the,
En be A, and a be then, An and And in English to be and,
A and And when become be come to and end to A to E the,
And be En in Turkish as I’ve been to be The And, E be A then,
A be thAnde, Be be then, C be see, See you then, D be then to be’in,
A be “EY”, B be Be, C be Seen, D be Then, E be EY, Be Seen Then,
“EY”, Be Seen Then, for A, B, C, D, E; F be Feel, G be Go, H be Hey to,
Hi to lnsan, In to “San”, In to “Think”, In to “Sum”, Io “Sume”, to “Presume”, Presume, as We’re Human to be, to been, to be En Past to Present to Soon, Soon We be, We be You, You be RAB, RAB be We be Soon to Be, Be be Been,
I’ve been, Ve “Ben” En, Ben is I, E be Evil, Evil to tell E be A, Ve “Ben” And THE End,
And THE End be for End be NO End..
And I believe in NO End.. And I believe in..
Enteresan…
Sanatın dünyanın en büyük soygunculuğu olduğuna dair bir düşünce var. Ben de kısmen katılıyorum. Çünkü kandırmak çok kolay. Miami Perez Müzesinde dev bir enstalasyon ile etkileşim halindeyken yere bıraktığım çantamın bir ziyaretçi tarafından eser zannedilip fotoğraflanması gibi…
Adı müze, sanat galerisi ya da sanat fuarı olan yapıların içindekilerin sanat olmayabileceği gibi. Bu düşündüğüm küp de sanat olmayacaktı, hayat beni korudu. Eser üretirken kullandığım PU ile, örneğin çikolatayı nasıl kahve ve tonlarıyla ifade ettiysem; sarı tonlarıyla da insan vücudu yağlarını bire bir görünümde yorumlayabilirim. Çünkü yüzeyleri aynı görünümde. Bu sanat bana yetmediği için yapmadım. Sanatın etkisi bundan daha da büyük olabilir. (Aslında obezite oldukça büyük bir sorun)
Dünyada organ naklinin en şeffaf ve adil işleyecek sistemin Blockchain teknolojisiyle mümkün olabileceğini düşündüğüm an bu yazıya başladım. Üzerinde yıllar harcanmış el emeği büyülü bir eser adı üstünde el işi. Yaratıcılıkta ise fikir patron… Artık bu patrona sürekli kek yapmaktan, ellerimle hizmet etmekten sıkıldım. Fikirleri digital malzemelerle ifadeye çevirmek, yazmak daha meditatif ve tamamlayıcı gelmeye başladı. Zamanı daha kaliteli kullanmak gibi. Sürekli yeni bir şey çıkıyor, durmayan bir heyecan… Alternatif gerçekliklere şimdi de ‘extended reality’ eklendi…
Sonuç olarak sağlık bir an önce ‘blockchain’e bağlanmalı… Çünkü beyin nakli yapılmaya başlanırsa işler karışabilir. Ben tüm mücevherlerimi geri dönüşüme veririm ama beynimin çöpe gitmesi yerine geri dönüştürmesini düşünmek ilham verici. Beyin naklinin gerçekleşmesi yeni bir alternatif ölümsüzleşme denemesi olmaz mıydı?
Üç yıl evvel yaşadığım sıra dışı deneyim bu yazıda hayat buldu. Sanatın en saf hali fikir, umarım, duygusuzca ifade edişimle bu saflığı kirletmemişimdir.
Sağlığınıza…
SEVINCY
15-03-2017
Kaynak:
https://www.maskaraa.com/geri-donusum-hayatlari/
Play | Cover | Release Label |
Track Title Track Authors |
---|